Yaşam

Türk şiirinde gizli Kürtçe özne: Ahmed Arif

Başak Canda-İzzet Aslanbay

Şiir özelde edebiyatın, genel olarak sanatın en duygusal çocuğudur. Sözün büyüsünü şiirle yakalıyor, şiirle büyütüyoruz. Bu anlamda şiir, hayattan süzülen kelimelerin duygularımıza dokunuşudur. İnsana anlam katan, tüm duyularını harekete geçiren, ruhuna konuşan bir lezzettir. Pek çok kez sıkıntısını doğrudan değil, görsellerle dile getiriyor. Bu bakımdan aşka daha yakın görünmektedir. Ancak şiir ve şiirdeki imgelerin sadece aşkla ilgili olduğu gibi bir karar, şiir sanatının kapsamını daraltmak, onun başta yaşam sevinci olmak üzere birçok duygudaki motive edici gücünü küçümsemek ve haksızlık etmektir. Şair Hasan Hüseyin Korkmazgil bunu bir şiirle en güzel şekilde anlatmış. “Biliyorum / matarada su / poşette ekmek / ve şiir, kemerde kurşun değil / ama durgun / kantinde su / poşette ekmek / ve kemerinde kurşun kalmayanlar / tutabilirler canlı…”

İkinci Dünya Savaşı’nın en kanlı çatışmalarının yaşandığı günler bunlar. Stalingrad kuşatma altında. Gazeteci Konstantin Simonov, yarbay rütbesiyle aynı zamanda savaş muhabiri, parti komiseri ve asker olarak cepheye gönderiliyor. Savaşın acımasız atmosferinde bir gece büyük bir özlemle sevgilisine kavuştu. Beni bekle isimli şiirin yazarı. “O zamanlar, gazetelerden kesilmiş veya karalanmış harflerle yazılmış ‘Beni Bekle’ şiiri, cephede vurularak öldürülen veya yaralanan tüm Sovyet askerlerinin göğüs ceplerinde, kalplerinin hemen üzerinde bulunuyordu. Bu şiir Rus halkının Ortodoks kutsal metinlerinden sonra en çok okuduğu ikinci şiirdir. Yazdığı söylenmiştir.”(1)

Söylentiye göre şiirin askerlerde yarattığı motivasyonu fark eden personel, şiirin bastırılıp cephedeki askerlere dağıtılması için Stalin’e teklifte bulundu. “Evet” cevabını alınca, “Kaç kopya basmalıyız Stalin Yoldaş?” diye sordu. onlar sorar. Stalin’in cevabı kısa ve net: “İki. Birini şaire verin. Diğerini sevgilisine gönderin.” Elbette bu anlatı anti-Stalinistlerin söylentisi de olabilir. Ancak Simonov’un şiiri ve cephede yarattığı motivasyon tarihi bir gerçektir.

Şiir ve imge ile ilgili bu genel girişi, bu kısım ve yaprak gibi iki olgunun insan duyguları üzerindeki etkisini ve ne kadar yasak olursa olsun en yasak duygu olan rüyanın, sözün mutlaka imgelerle ifade edilebileceğini vurgulamak için yaptık. ve sıkıntısını dile getiriyor.

Ahmed Arif… Birçoğumuz onu ‘Leyla’ya olan büyük aşkıyla, Leyla Erbil’e olan aşkıyla, bu aşkı anlatan şiirleriyle ve ‘Hasretinin Prangalarını Yıprattım’ isimli tek kitabıyla tanıyoruz. Bu aşka dair şiirler içeren dizi, adını Leyla Erbil’e olan aşkından almaktadır. , biliyoruz. Hatta Leyla Erbil’i ve sevgiyi şiirinden çıkarırsak ne şiiri kalır, ne şiiri kalır diyenler bile olabilir.

Öyle mi?

Bu noktada en az anlaşılan, görüntüleri tam olarak çözülemeyen ve bu konuda haksızlığa uğrayan bir şairin portresiyle karşılaşıyoruz. Ya da bir başka deyişle Ahmed Arif, şiirlerinde o kadar güçlü, gizli, örtülü imgeler kullanmış bir şairdir ki, bugün bile şifreleri onu doğru anlaması gerekenler tarafından bile çözülemez, çözülemez.

Bu neden böyle?

Kuşkusuz bu durumda Ahmed Arif’in şiirsel zekasının yanı sıra yaşadığı dönemin siyasi ortamının da derin izleri vardır. Bilinen, Ahmed Arif’in yayımlanan ilk şiirinin 1942 yılında lise öğrencisiyken Afyon Halkevi Dergisi’nde yayımlandığıdır. gözlerin Bu şiirdir. Ancak şiire asıl odaklanması 1950’li yıllardı. Bu dönem, Kürt isyanlarının kesin olarak bastırıldığı, meşhur deyimle “Ararat Dağı’na gömüldüğü” dönemin hemen sonrasıdır. Aynı şekilde komünist hareketin sık sık tutuklamalarla “yok edilmeye” çalışıldığı bir dönemdi. Bu ağır baskı döneminde, bırakın şiirin gün yüzüne çıkması bir yana, resmi ideolojiyle ve sanatla barışık olmayan, biat etmeyen sanat ve şiirin en ağır şekilde cezalandırıldığı yıllardır. Böyle bir ortamda ve yıllarda Ahmed Arif, anlatmaya çalışacağımız görüntülere sığındı. Evet korkmuştu, korkuyordu ama teslim oldu diyemeyiz. Çünkü Ahmed Arif de bir Kürt olarak ve o dönemde Türkiye Komünist Partisi ile ilgilenen biri olarak bu baskı döneminden payına düşeni almıştı.

AHMED ARİF TÜRK ŞAİRİ Mİ, KÜRT ŞAİRİ MI?

Peki Ahmed Arif Türk şair mi yoksa Kürt şair mi? Dönemin şartları ve o dönemin önde gelen isimleriyle karşılaştırıldığında Ahmed Arif çok farklı bir yol izlemiştir. Şiirlerinde her iki rengi de taşımış ama hiçbir zaman dönemin büyük şairleri dahil pek çok şair gibi Kemalizme hoşgörülü bir tavır içerisine girmemiştir. Kürt şairleri olarak bilinenler kadar katı değildi. Bir tasnif yapılacak olursa Ahmed Arif dili itibarıyla Türk, ruh itibarıyla Kürt şairidir.

Bu konuyu bazı temel örneklerle genişletelim. Nazım Hikmet, gençliğinde sert tavrıyla Mustafa Suphi’nin öldürülmesinin ardından şunları yazmıştı; “Trabzon’dan motor çalışıyor / Sahilde kalabalık! / Motoru taşlıyorlar / Son perdeyi çalıştırıyorlar! / Burjuva Kemal’in omuzunda / Kemal komutanın ipinde / Komutan kahyanın cebinde / Komiserin adamlarının cebinde pantolon / Onlar uluyorlar: – hav… hav… .doğru…tu”Kemalizmin olgunlaştığı yıllarda Kuvay-i Millia Destanı’nda şiirleriyle Kemalizme cepheden saldırırken; “Sarışın bir kurda benziyordu. / Ve mavi gözleri parlıyordu. / Uçurumun başlangıcına kadar oynadı, eğildi, durdu. / İzin verselerdi, / Kocatepe’den Afyon ovasına / ince uzun bacaklarının üzerinde sıçrayarak / karanlıkta akan bir yıldız gibi süzülerek atlayacaktı. Yıllar önce ellerine komünistlerin kanını bulaştırmakla suçladığı Mustafa Kemal’i dizeleriyle milli kahraman ve cumhurbaşkanı olarak gördü. Bu ve benzeri örnekleri çoğaltmak mümkün. Ancak dünyaca ünlü bir şair olarak Nazım tartışmasız bir Türk şairidir. Aynı düzeyde ve farklı toplumsal tabanlara dayanmasa da benzer durumu Türk şiirinin diğer bazı kutup adlarında da görmek mümkündür. Nazım’ın halefi sayılabilecek ve şiirlerinde sınıfsal düzeyde devlet ideolojisiyle hesaplaşan Hasan Hüseyin Korkmazgil; “Hep Samsun’a gider misin oğlum Kemal’im / Özellikle her yere / Her zaman git / Hele Kemal’im / Git ki her yer Samsun olsun Kemal’im…”Şunu söylemeden edemiyor:

Nazım Hikmet ve Hasan Hüseyin, üretme kabiliyetleri, anlatım zenginlikleri, dil kullanımları ve hayata dair hemen hemen her konudaki şiirleriyle Türk dilinin iki büyük şairi olarak haklı bir üne sahiptirler. Aynı şekilde her ikisi de kendi dönemlerinin muhalif devrimci siyasi hareketlerinin örgütlü güçlerinde yer aldılar (Nazım Hikmet, Türkiye Komünist Partisi – Hasan Hüseyin, Türkiye İşçi Partisi). Ancak şiirde ve iyi niyetle çabalama çabaları, Ahmet Arif ölçeğinde devletin hakim ideolojisi olan Kemalizm ile dengede değildir. Örneğin muhteşem bir manzum eser ve destan olarak kabul edilen Nazım Hikmet’in Kuvay-i Millia Destanı’nda, Urfa ve çevresinde Fransız işgalinin kırılmasında önemli rol oynayan Kara Yılan’da ve Hasan Hüseyin’in Koçero Vatan Şiirinde, Burada bir Kürt eşkıyası detaylı bir şekilde anlatılıyor. Koçerosu’nun sosyolojik, etnik ve kendine özgü yönlerine pek değinilmemiştir. Kara Yılan, Türklük vurgusunun öne çıktığı bir direniş kahramanına, Koçero ise feodal sisteme ve onu destekleyen devlete isyan eden bir eşkıyaya dönüştü. Çıplak gözle gördükleri ve aktardıkları elbette doğrudur. Ancak hem Kara Yılan’ın hem de Koçero’nun arka planında, tarihi ve toplumsal derinliği olan, bugün bile inkar duvarlarıyla boğuşan Kürt sorunu yatıyor. Haksızlık etmemek adına, süreç açısından 60’lı yıllarda Kürt meselesinin anlaşılma düzeyinin ileri düzeyde bir değerlendirmesi sayılabilecek Hasan Hüseyin Koçero’nun şu satırlarına dikkat çekmek gerekiyor: “Ben Türkçe anlatamam / O Kürtçe anlatamaz / Farsça zirvelere ulaşmaz / Koçero hep orada / dağlarda kalır…”

Ahmed Arif’i seleflerinden ve çağdaşı şairlerden ayıran nokta tam da burada başlıyor.

Ahmed Arif’in hiçbir şiirinde doğrudan bir etnik köken, gönderme veya övgü yoktur. Ancak hemen hemen her aşk hikayesi, güçlü Kürt coğrafi olgusunu ve atmosferini hissettirir. Şiirlerinde yer verdiği kahramanları en yalın haliyle halk kahramanı olarak sunar. Söylemek istediğini doğrudan veya dolaylı olarak ama kesinlikle söylüyor. Yukarıda da belirttiğimiz gibi bu tutumuyla hem Türkçe yazan ve kendilerini Türk şairi kategorisinde konumlandıran şairlerden, hem de Kürtçe yazan, kişiliğinde ve şiirinde Kürt etnik kimliğini ön plana çıkaran Kürt şairlerinden farklılık göstermektedir.

BEN ANADOLU’YUM

Kemalizm’in egemen devlet ideolojisi haline geldiği ve Kürt isyanlarının bastırıldığı 1940’lı yıllardan sonra pek çok Kürt aydınının ve Kürt aristokrat ailelere mensup şairlerin Türkiye dışında, özellikle Suriye’de yaşamayı tercih ettiği biliniyor. Daha önce göç etmiş ancak Suriye’de yaşayan ve (bir benzetme olarak) Kürtlerin Nazım Hikmet’i sayılabilecek Seyda Cigerxwin, bütün eserlerini Kürtçe yazmıştır. Cigerxwin bir yandan dünya barışı, barış, emek ve sömürü gibi daha genel konularda en az Nazım Hikmet kadar kozmik şiirler yazarken diğer yandan şiirinde Kürtlerin sıkıntılarını ve özgürlüklerine olan ihtiyaçları net bir şekilde anlattı. ve net sözler.

Ahmed Arif bu kuşağın devamı ve temsilcisi olarak kendi medyumunu yaratmış çok özgün bir şairdir. Şiirlerinde aşk ve hasret kavramlarını ağırlıklı olarak ele alsa da etnik kimliğini üstü kapalı olarak öne çıkaran imgelere ve bu imgelerle örülmüş şiirlere yönelir. Bunu militan bir dille değil, iyi ayarlanmış naif sözlerle yaptı ve farklı kimliklere karşı ırkçı bir tutuma düşmemeye dikkat etti. Ancak Kürt coğrafyasını ve halkını hem kültürel olarak ele almayı, hem de kendi halk kahramanlarını üstü kapalı bir dille göstermeyi asla ihmal etmedi.

En bilinen şiirlerinden biri ‘Ben Anadoluluyum’ Türkiye’de önemli ölçüde kodlanan Kürt coğrafyası, tarihi ve halkıdır. Şiirin en başında; “Atom güllerinin açtığı yerde, / Şairlerin ve bilim adamlarının dünyasında, / Yalnız kaldım, / Yalnız ve uzak. / Biliyor musunuz?” Sorduğunda Kürt toplumunun çaresizliğini, yalnızlığını, fark edilme arzusunu kısmen anlatıyor. Devamında; “Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar/ Üzerimden haraç aldılar. / İskender takıntım yok, / Ne kral ne de padişah.” Ayetleriyle işaret ettiği şey, hem tarihsel hem de yakın dönemde Kürt coğrafyasını bölen egemen devletlerdir. Daha açık bir ifadeyle ‘şah ve padişah’ta bahsedilen İran, Osmanlı İmparatorluğu ve sonrasıdır. Şiirin geri kalanında isimsiz halk kahramanlarını sıralıyor; “Seni ne kadar sevdiğimi bir bilseydin. / Köroğlu, / Kara Yılan, Meçhul Asker… / Sonra Pir Sultan ve Bedrettini. / Sonra kalem yazmıyor, / Çok seviliyor… Kalem neyi yazmaz? Tabii ki Kürt isyanları ve onlara öncülük eden isimler. Daha doğrusu bugün bile tartışılan Pir Sait, Seyit İstek ve diğerleri… ben Anadoluluyumonun şiiri, “İleride kızlarım, oğullarım var, / Her biri dünyanın vazgeçilmez bir parçası. / Binlerce yıllık özlemimin tacı, / Gözlerinden, / Gözlerinden öpüyorum, / Umudum sende, / Anlıyor musun? Şiirlerinde hasrete ve umuda özel bir vurgu yaparak bitiriyor. Görülebileceği gibi ben AnadoluluyumŞiirleri ortalama bir Türk vatanseverinin yanı sıra tarihi ve toplumsal değerlerini yaşayamayan ve bunun özlemini duyan Kürt halkı için de pek çok imgeyi taşıyor.

Ahmed Arif’in pek çok şiirinde benzer imge ve unsurlara rastlamak mümkündür. Uy Havarşiirinden; “Üsküdar’ın bu yakası kimin vatanı? / Ah canım.. / Gül açmaz, gözyaşı dökmez. / Çakmaktaşıyla vurur / Küfürü, Haksız, Munzur. / Şahmurat suyu kan akar…”Şiirlerinde bilinmeyen de olsa coğrafi unsurlarla çizilmiş ülkenin uçları gibi.

Görsellerle yetinmedi, yaşanan trajik bir olay için yazdı. Otuz Üç Mermi Onun şiirlerinde daha net ifadeler vardır. Bu, bir halkın ve bir coğrafyanın yapay sınırlarla parçalanmasına, bölünmesine karşı bir isyandır; “Pasaporta ısınamadık/ Katliamımıza sebep olan suçumuzdur/ Adımız hayduttan öteye gitmez…”

Bütün bunlar göz önüne alındığında ve yaşadığı tarih kesiti dikkate alındığında Ahmed Arif için başta belirttiğimiz gibi dil bakımından evet bir Türk şairidir. Ancak ruhen o, şiirine serpiştirdiği imgelerle Türk şiirinin kapalı Kürt öznesidir. Sadece aşkın değil, direnişin de şairi; O, mazlum ve onursuz bir halkın şairidir. Ve kendi sözleriyle bitirmek gerekirse, “O, onurlu bir işçidir.”

“Yani ben bir onur çalışanıyım.
Kalp işçisi.
Korkmadan, pazarlık etmeden, küllerini elemeden…”


bir.https://www.insanokur.org/bekle-beni-siirinin-oykusu-senin-yuzun-benim-kaderim/

(KÜLTÜR VE SANAT HİZMETİ)

hanhaber.com.tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu